Osmaniye'de sokakta yürürken, bazen gökyüzüne bakıp insanları izlemek geliyor içimden. Kimisi gülümseyerek geçiyor, kimisi ise gözlerini dikip bakıyor, sanki tüm dünya onlara aitmiş gibi. İşte bu insanların çoğu, ne yazık ki her geçen gün daha fazla artıyor. Şehri dolaşırken karşılaştığım her bir kibirli insanın izlediği yol, yalnızca kendi egolarını beslemekle kalmıyor, çevresindekilere de zorla kabullenmeye çalıştığı bir düzeni getiriyor. Kimi zaman kafamda, "Acaba ben mi yanlış düşünüyorum?" diye geçiriyorum, ama sonra bir kez daha bakıyorum; ve hayır, yanılmıyorum. Kibir, zamanla insanın içinde yeşeren bir canavara dönüşüyor. Onu beslerseniz, büyür. Büyüdükçe de, hem çevresindekilere, hem de kendisine zarar verir.
Herkesin önde olduğu, herkesin en yüksek koltuklarda oturduğu, herkesin en değerli olduğunu hissettiği bir dünyada yaşıyoruz. Ama bir zamanlar burası, yani Osmaniye, tamamen farklıydı. 2002 yılında mesleğe başladığımda gördüğüm insanlar, ne kadar insandı! Ne kadar samimi, ne kadar içten! O dönemdeki gibi insanlar, her zaman gözlerimde birer örnek olarak kalacaklar. Ancak bugün bakıyorum da, sokakta yürürken o eski yüzleri bulmak ne mümkün! O güzel insanlar gitmiş, yerine kibirli ve sadece egolarını tatmin etmeye çalışan bireyler gelmiş.
Düşünün ki, bir insan hangi makamda olursa olsun, eğer o kişi gerçekten iyi bir insan değilse, elinden hiç bir şey gelmez. Kibirli bir insanın yaptığı her hareket, her söz, her davranış, etrafındaki insanları yavaş yavaş dışlamaya başlar. Herkesin gözünde birer engel olmaya, yalnızlaşmaya mahkûm olurlar. Hani o söz vardır ya, “Ne ekersen, onu biçersin,” işte tam da bu söz burada devreye giriyor. Eğer kibirli bir insan yol alırsa, sonuç olarak yalnız kalır. Selamını alacak kimse bulamaz.
Bir insan, elindeki gücü halkı, çevresi için kullanmalıdır. Ama bu gücün, sadece kendi çıkarları için kullanılmaması gerekir. Kibirli insanlar genellikle halktan kopar, halkı görmezler, onların dertleriyle ilgilenmezler. Onlar için önemli olan sadece, daha fazla güç elde etmek ve daha yüksek koltuklarda oturmaktır. Bu tür insanlarla her geçen gün karşılaşıyoruz. Kurumlar, belediyeler, yerel yönetimler, her biri birer kibirli insanla dolmuş. Ama bilin ki, halkın haklarını yediğinizde, o halk size asla hak vermez. Onların gözünde kaybedersiniz.
Bir zamanlar Osmaniye'de görevini hakkıyla yerine getiren insanlar vardı. İyi, dürüst, çalışkan ve halkla iç içe olan insanlar. Şimdi ise o insanların yerini, sadece kendi çıkarları için çalışan, halkı göremeyen ve sadece kibirli bakışlarla çevresindeki herkesi küçümseyen insanlar almış durumda. O eski insanlar, doğruyu söylemekten korkmaz, elini taşın altına koymaktan çekinmezdi. Bugün o insanları arıyoruz ama bulamıyoruz. Çünkü onlar, geride bir iz bırakmışlar ve izleri silinmiş.
Gerçekten de, Osmaniye'deki pek çok kurumda, kibirli insanlarla karşılaşıyoruz. Koltuğa oturan değişiyor, bir anda güç sahibi oluyor ve o koltukla birlikte bir dünya yaratıyorlar. Oysa bu koltuklar, sadece geçici birer makamdır. Hiç kimse o koltuğa yapışıp kalamaz. Bir gün herkes yerini alır, başka birisi gelir. Ama kibirli insanlar, kalıcı olamayacaklarını unutuyorlar. O yüzden, halkla iletişim kurmaktan korkuyorlar. O yüzden gazetecilerle bir araya gelmekten çekiniyorlar. Neden? Çünkü bir şeyleri saklamak zorunda kalıyorlar.
Gazeteciler, halkın sesi olmak zorundadır. Eğer bir gazeteci, halkı doğru şekilde bilgilendiriyor ve doğruyu söylüyorsa, hiçbir yönetici ondan korkmamalıdır. Korkanlar, ya bir şeyleri saklıyorlardır ya da hesap vermekten çekiniyorlardır. Ama iyi insanlar, doğruyu söylediği sürece, hiçbir şeyden korkmazlar. Çünkü onlar, içlerinde saklayacak karanlık bir şey yoktur. İyi insanlar, halkın karşısına çıkmakta, soruları yanıtlamakta, şeffaf olmakta hiçbir sakınca görmezler.
Bir insan görevini düzgün yaparsa, görevini tamamladığında, gittiği yerde bir selam alır. Ama eğer kişi, kötü bir şekilde görevini yerine getirmişse, o zaman ne selam alır, ne de hatırlanır. Bu, hayatın değişmeyen bir kuralıdır. Ne ekersen, onu biçersin. Kibirli insanlar, sonradan yalnızlıklarını fark ettiklerinde, hayatta yapacak hiçbir şeyleri kalmaz. Bir zamanlar bulundukları makamı babalarının malı gibi görenler, şimdi hiçbir şeyin sahibi olamıyorlar.
Bu yazıyı kaleme alırken, hepimiz için bir hatırlatma yapmak istiyorum. Kibir, hem bizi hem de çevremizi zarara uğratır. Osmaniye'deki değişen manzara, aslında tüm Türkiye'deki benzer bir durumu yansıtıyor. Eğer insanlar, adil, dürüst ve şeffaf bir şekilde görevlerini yerine getirebilirlerse, o zaman sadece halkla değil, kendileriyle de barışmış olurlar. Ama eğer kibir, bu yerel yönetimlere ve kurumlara hakim olmaya devam ederse, o zaman bir gün herkesin yüzüne bakacak kimse bulamayacaklar.
Şayet Müslümansanız, unutmamalısınız ki, kibir, en büyük günahlardan biridir. O yüzden gönül kırmamak, başkalarını küçümsememek, selamı esirgememek, halkın haklarını savunmak gerek. Bu dünyada yapacağınız her işin bir karşılığı vardır ve sonunda ne ekerseniz, onu biçersiniz.
Osmaniye'yi eski haline getirebilmek, kibirli insanların gölgesinden kurtarabilmek, ancak tüm bu değerleri doğru şekilde uygulayan kişilerle mümkün olacaktır.
Yorum Yazın