Osmaniye, tarih boyunca pek çok değerli insan yetiştirmiş, farklı kültürleri bir arada barındıran bir şehir olmuştur. Ancak ne yazık ki, her toplumda olduğu gibi, burada da "okumuş cahiller" olarak nitelendirilen bir kesim var. Bu kişiler, sahip oldukları diplomalarla kendilerini her konuda otorite olarak görürler, ancak gerçek anlamda bilgi ve birikimden yoksundurlar.
Diploma, elbette bir başarı göstergesidir. Ancak sadece bir kâğıt parçası, insanı bilge yapmaz. Bilgiye açık olmak, araştırmak, öğrenmek ve öğrendiklerini hayata geçirmek, gerçek anlamda eğitimin temelini oluşturur. Ne yazık ki, bu kişiler kendi eksiklerinin farkında olmadıkları gibi, çevrelerindekilere de sürekli bir üstünlük taslama eğilimindedirler. Ukala, kibirli ve kendini beğenmiş tavırlarıyla sadece çevrelerindekileri değil, aslında kendilerini de zehirlerler.
Bu tür insanlar arasında bazıları, dini değerleri de yanlış bir şekilde kullanır. Namaz kılar, oruç tutar, ama davranışlarıyla İslam ahlakının özüne tamamen ters düşerler. Kibir, İslam'da büyük günahlardan biri olarak kabul edilir. Çünkü kibir, insanın kendini yaratıcıdan bağımsız görmesine, başkalarını küçümsemesine yol açar. Oysa ki, Yüce Allah kibri şöyle uyarır: "Kibirlenenlerin yeri cehennemdir."
Osmaniye’de geçmişte nice kendini yıkılmaz zanneden, kibirle başkalarına tepeden bakan insanların zamanla yok olup gittiğine şahit oldum. "Ne ölmeyecekmiş gibi yaşayanları gördüm, iki metre kefenle gittiler." Bu, hepimizin hatırlaması gereken bir gerçektir. Hayatın geçici olduğunu bilmek, insanı daha mütevazı, daha anlayışlı ve daha adil yapmalıdır.
Bu şehirde bir diğer dikkat çeken durum da, insanların başkalarının ahını almaktan korkmamalarıdır. Oysa ki, atasözlerimizde bile bu konu sıkça vurgulanmıştır: "Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste." İnsanların kalbini kırarak, onları küçümseyerek bir yere varılamayacağı gibi, bu davranışların mutlaka bir karşılığı olacaktır. İlahi adalet, er ya da geç tecelli eder. Gücün sadece kendilerinde olduğunu zannedenler, bir gün Allah’ın onlar için hazırladığı kader ağlarını fark ettiklerinde artık çok geç olacaktır.
Bir toplumun huzuru, bireylerin birbirine olan saygısı ve sevgisiyle mümkündür. Bu vatan hepimizin. Kimsenin kimseye üstünlük taslamaya hakkı yok. Herkesin eşit olduğu, saygının ve hoşgörünün hüküm sürdüğü bir ortamda yaşamak, hepimizin hakkıdır. Ancak bu, ancak bireylerin kendilerini sorgulaması, kibirden uzak durması ve gerçekten iyi insan olmaya çalışmasıyla mümkün olabilir.
Her zaman Allah’tan dileğim, kibirli ve ukala davranan insanların adaletle yüzleşmesi olmuştur. Çünkü kibir ve ukalalık, insanın hem kendisine hem de çevresine zarar verir. Mütevazı olmak, hatalarını kabul etmek ve kendini geliştirmeye açık olmak, insanı yücelten erdemlerdir. Ancak ne yazık ki, bazı insanlar bu erdemlerden uzak bir hayat sürerler.
İyi insanlar, bu dünya için bir nimettir. Çevrelerine ışık saçar, insanlara yardım eder ve toplumun gelişimine katkıda bulunurlar. Kötü insanlar ise, hem kendi karanlıklarında boğulur hem de başkalarına zarar vermeye çalışırlar. Bu yüzden her zaman dualarımda, iyilerin korunmasını ve kötülerin kendi kötülüklerinde kaybolmasını dilerim.
Osmaniye’nin güzel insanlarına seslenmek istiyorum: Birbirimize destek olalım, birbirimizi sevelim. Kimseyi küçümsemeyelim, kimseye üstünlük taslamayalım. Hayat çok kısa ve bu kısa hayatı anlamlı kılmanın yolu, sevgi ve saygıdan geçer. Hepimiz bu dünyada bir yolcuyuz. Önemli olan, bu yolculuğu nasıl tamamladığımızdır.
Kibirden, ukalalıktan, kötülükten uzak duralım. Mütevazı olalım, başkalarının kalbini kırmaktan kaçınalım. Çünkü hiçbirimiz kusursuz değiliz ve hepimizin birbirine ihtiyacı var. İyi insanlar, bu dünyanın umudu ve geleceğidir. Kötülüğe karşı iyilikle, kibire karşı tevazu ile cevap verelim.
Son olarak, şunu unutmamak gerekir: İnsan, ancak Allah’ın emirlerine uyarak ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ahlakını örnek alarak gerçek bir insan olabilir. İyiliğin ve güzelliğin hâkim olduğu bir Osmaniye dileğiyle, herkese selam ve sevgilerimi sunuyorum.
Yorum Yazın