Dünyanın dört bir yanındaki toplumların tarihine baktığımızda, insanlar arasında farklılıkların doğal bir zenginlik olarak kabul edilmesi gerektiğini görebiliriz.
Bu zenginlikler kültürel çeşitlilik, dil, inanç, gelenekler ve farklı bakış açıları olarak kendini gösterir. Ancak, zaman zaman farklılıklar çatışmalara, ön yargılara ve ayrışmalara yol açabiliyor.
Türkiye gibi tarih boyunca çeşitli etnik kökenleri, inançları ve kültürleri barındırmış bir ülkede, bu çeşitlilik bize büyük bir potansiyel sunuyor.
Bu çeşitliliği korumak, bir arada yaşamak ve karşılıklı saygıyı sürdürmek, bizim ülkemizi daha güçlü kılan en önemli unsurlardan biridir.
Allah, insanları yaratırken onlara farklı etnik kimlikler, diller ve kültürler vermiştir.
Bu farklılıklar, aslında Allah’ın yaratma kudretinin ve insanlığın çeşitliliğinin bir göstergesidir. Ancak, bu farklılıkların arasında ayrım yapmamış ve hepimizi insan olarak yaratmıştır.
Bize sunulan bu çeşitlilikle, insanlık adına büyük bir sorumluluk taşıyoruz. Hepimizin öncelikli kimliği insan olmaktır.
Ülkemizde ne yazık ki bazı kişiler, etnik kökenleri ve farklılıkları öne çıkararak ayrımcılık ve ırkçılık yapmayı tercih edebiliyor. Oysa ki, yaratılışımızda hepimiz eşitiz ve en temel değerimiz insanlık olmalıdır.
Irkçılık: Toplumsal Bir Yara
Irkçılık, tarihin birçok döneminde olduğu gibi günümüzde de toplumsal huzursuzluğun kaynağı olabiliyor.
Irkçılık, farklılıkları kabul etmeyen, başka etnik grupları aşağılayan veya onları dışlayan bir anlayışı temsil eder.
Bu tür ayrımcı düşünceler, toplumları içten içe çürüten, insanlar arasındaki güveni yok eden ve toplumun huzurunu bozan bir etkendir.
Özellikle Türkiye gibi çok kültürlü ve etnik çeşitliliğe sahip bir ülkede, ırkçılık toplumsal dokunun bozulmasına, insanların birbirine güvenini kaybetmesine ve sosyal birlikteliğin zarar görmesine yol açar.
Türkiye'de yaşayan herkesin, ister Kürt ister Türk, ister Laz ister Çerkez olsun, ülkemize ve bayrağımıza aynı bağlılıkla yaklaşması gerektiği açıktır.
Ancak son yıllarda toplumda ayrışma söylemlerinin arttığını ve bu söylemlerin insanların birbirine bakış açısını değiştirdiğini gözlemliyoruz.
Bu tür ayrımcı ve ırkçı yaklaşımlar, ülkenin huzuruna ve geleceğine zarar vermekten başka bir şey getirmez.
Irkçılık yapmak, yalnızca bireyleri değil, tüm bir toplumu bölen ve birbirine karşı düşmanca hisler beslemelerine neden olan bir hastalıktır.
Allah’ın Yaratışında Birlik ve Bütünlük
İslam inancına göre, Allah insanları farklı dillerde, ırklarda ve milletlerde yaratmıştır, ancak bu çeşitlilik insanları ayırmak için değil, aksine birbirlerini tanımaları, öğrenmeleri ve farklılıkları kabul ederek zenginleşmeleri için bir fırsattır.
Allah, bizi Türk, Kürt, Laz, Arap veya Çerkez olarak ayırmamıştır. Biz, kendimizi insan olarak, yani Allah’ın yarattığı varlıklar olarak kabul etmeliyiz.
Kuran-ı Kerim’de bu çeşitlilik üzerine şöyle bir ifade vardır: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanıyasınız diye sizi milletler ve kabileler halinde kıldık." Bu ayet, farklılıklarımızın yaratılış gereği olduğunu, ancak bu farklılıkları ayırıcı değil, birleştirici bir unsur olarak görmemiz gerektiğini açıkça ifade ediyor.
Allah’ın yaratışında herhangi bir ayrımcılık ve üstünlük yoktur. Üstünlük, yalnızca takva yani Allah’a yakınlık ile mümkündür.
Bu bağlamda, etnik kökenimiz, kültürümüz ya da dilimiz bizi Allah katında ne daha değerli ne de daha değersiz kılar.
Hepimiz, Allah’ın yarattığı kullar olarak eşitiz. Irkçılık yapmak, Allah’ın bu yaratış düzenine karşı gelmektir.
Allah bizi insan olarak yaratmışken, kendimizi etnik kimliklerimize göre sınıflandırmak ve birbirimize üstünlük kurmaya çalışmak, bu düzeni bozmaktan başka bir şey değildir.
Üst Kimlik ve Birlik Olma Zorunluluğumuz
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, "Türk" kavramı, üst kimlik olarak tanımlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamını kapsayan bu kimlik, etnik bir aidiyet değil, ülkedeki tüm insanların ortak değerlerine ve kültürüne atıfta bulunur.
Bu üst kimlik, bizi bir araya getiren, bir bayrak altında toplayan ve toplum olarak birbirimize bağlı olmamızı sağlayan bir değerdir.
Amerika gibi ülkelerde, farklı kökenlerden gelen insanların hepsi kendisini "Amerikalı" olarak tanımlar.
Farklı etnik kimliklerine sahip olabilirler; ancak yaşadıkları ülkeye olan bağlılıklarıyla ön plana çıkarlar.
Amerika’da farklı kökenlere sahip insanların “Amerikalıyım” demeleri, yaşadıkları ülkeye olan bağlılıklarının bir göstergesidir.
Bizler de Türkiye’de hangi kökenden, hangi etnik yapıdan gelirsek gelelim, Türk kimliği altında birleşmeliyiz.
Bu, kökenlerimizi unutmak veya etnik kimliğimizi yok saymak anlamına gelmez. Aksine, bizi bir arada tutan bağları güçlendirir ve toplum olarak dayanışmamızı artırır.
Üst kimlik olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, birlik içinde yaşamayı gerektirir.
Etnik kökenlerimiz farklı olabilir, fakat bizi biz yapan en temel değer, bu ülkeye olan bağlılığımızdır.
Toplum olarak ortak bir kültür, tarih ve gelecek paylaşıyoruz. Her birimiz kendi kültürel zenginliklerimizi koruyarak bu ortak kimliğe sahip çıkmalıyız.
Irkçılığın Toplumsal Bedeli
Irkçılık yalnızca bireylerin ilişkilerini bozmaz; aynı zamanda toplumu içten içe kemirir ve toplumsal huzuru tehdit eder.
Irkçılık yapan insanlar, aslında sadece diğer insanlara zarar vermekle kalmaz, kendi toplumlarının da geleceğini tehlikeye atar.
Toplumsal bütünlükten yoksun bir toplum, ekonomik, kültürel ve sosyal açılardan gelişim gösteremez.
Irkçılık, ülkenin her bir bireyine zarar veren, onları birbirinden koparan bir ayrımcılık türüdür.
Irkçılığın yarattığı bölünme, toplumun gücünü zayıflatır ve dayanışma ruhunu köreltir.
Farklılıklarımızı zenginlik olarak görmek yerine ayrışmaya yol açarsak, toplum olarak ilerleme şansımız kalmaz.
Irkçılık, aslında bir toplumun hem ekonomik hem de sosyal olarak gerilemesine neden olur.
Bu yüzden, ülkemizde yaşayan her bireyin, hangi etnik kökenden gelirse gelsin, bu ülkenin geleceği için birlikte çalışması gereklidir.
Birlikte çalıştığımızda, hepimiz için daha güçlü ve refah dolu bir toplum inşa edebiliriz.
Ülkemize ve Birbirimize Sahip Çıkmalıyız
Bizler, Türkiye’de farklı etnik kökenlere, inançlara ve kültürlere sahip olabiliriz. Ancak, öncelikli kimliğimiz insan olmak ve bu ülkenin vatandaşı olmaktır.
Bizi bir arada tutan bu kimlik, her türlü farklılığımızı kucaklayan ve birbirimize bağlı olmamızı sağlayan bir kimliktir.
Etnik kökenimizi, inancımızı veya kültürümüzü koruyarak, üst kimliğimiz olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında bir arada yaşamalıyız.
Toplum olarak birbirimize saygı gösterip farklılıklarımızı kabul ettiğimizde, daha güçlü ve dayanıklı bir ülke olabiliriz.
Allah bizi insan olarak yaratmış ve bize birbirimizi tanımamız, anlamamız için bir fırsat vermiştir. Bu fırsatı değerlendirmek, bizi bir arada tutacak en önemli güç olacaktır.
Irkçılıktan uzak, birbirimize destek olan, farklılıklarımızla zenginleşen bir toplum oluşturmak, ülkemizin geleceği için yapabileceğimiz en değerli şeydir.
Unutmayalım ki, hepimiz aynı gökyüzünün altında, aynı vatan toprağında yaşıyoruz.
Birlik ve beraberlik içinde hareket ederek, Türkiye’nin her bir ferdi olarak ülkemize ve birbirimize sahip çıkalım.
Irklar, inançlar veya kökenler üzerinden ayrışmak yerine, ortak değerlerimiz ve hedeflerimiz doğrultusunda güçlü bir toplum olalım.
Yorum Yazın