© Copyright © 2021 HaberOsmaniye.

Vali Küçük, “Halet Abla”yı Vefat Yıldönümünde Unutmadı

Osmaniye eski valilerinden İsa Küçük, Karatepe-Aslantaş kazılarına başkanlık yaparak bölgenin bugünkü haline ulaşmasında büyük emeği olan ve Türk arkeolojisinin öncülerinden Prof. Dr. Halet Çambel’in vefatının 11. yıl dönümünde anlamlı bir yazı kaleme aldı.

Osmaniye eski valilerinden İsa Küçük, Karatepe-Aslantaş kazılarına başkanlık yaparak bölgenin bugünkü haline ulaşmasında büyük emeği olan ve Türk arkeolojisinin öncülerinden Prof. Dr. Halet Çambel’in vefatının 11. yıl dönümünde anlamlı bir yazı kaleme aldı.

Küçük, yazısında Halet Çambel’in vizyonunu, insanlara ve çevreye olan duyarlılığını, Cumhuriyet ilkelerine olan bağlılığını anlatırken, onu sevgi ve saygıyla yad etti. Vali Küçük’ün “HALET ABLA…” başlıklı yazısı şöyle; “Zaman, azaldı; yapacak çok iş var” diyerek yanıtlamıştı, “94 yıl yaşamış olmak ne demektir” diye sorduğumda.

Hiç geriye bakmadan sürekli koşuşturma ve başarmak zorunluluğu içinde geçmiş uzun bir hayat.

Aslında “ömür” mü demeli yoksa “hayat” mı demeliyim bilmiyorum.  

İnsan yaşamının öldükten sonra devam eden etkisini anlatan sözcük (var mı?) konusunu dilbilimcilerin çabalarına bırakmak en doğru yol. ***

Halet Abla Destanı’nın yazımını tamamlayıp basıma hazır hale getirdikten sonra 2010 yılı Nisan ayında kendilerini ziyaret etmiş, Destanın üzerinde son bir çalışma yapmıştık.

İç kapağına, “Halet Abla’nın izni ve hoşgörüsüyle…” cümlesini yazmıştım. Yanına “Sarı Çizmeli Halet” notunu ekledi.

onu yeterince tanımadığımı biliyordum, ama böylesine bir uçurum tahmin etmemiştim.

Kadirli’de yapımı gerçekleşen ilköğretim okulunun açılışında da benzer bir olay yaşamıştım. Okulun adı “Prof. Dr. Halet Çambel İlköğretim Okulu”ydu. Açılış günü, bu durumu tebessümle karşılamış, “bu haliyle uzun bir isim olmuş. Buralılar bana Halet Abla der, keşke okulun adına Halet Abla deseydik” demişti.

Gerçek doğum günü (27 Ağustos 1916) ile nüfus kaydındaki doğum tarihi farklıydı. “Bunu yazma” dedi; “ben bir doğum günüyle baş edemiyorum, şimdi, millet iki gün kutlama yapalım diye tutturur, hiç katlanamam!” Yazmadım. Halet Çambel’in nüfus idaresindeki kayıtlı olan doğum tarihi 9 Eylül 1916’dır.

Bu farkında olmadan yapılmış bir “yanlışlık” mı? Değil elbet. Babası Hasan Cemil Çambel Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulduğu güne, özgürlük ve bağımsızlık gününe bir selam vermiş olmalı kızının kütüğe kaydettirdiği doğum tarihiyle.

Onu yakından tanımayanların “Halet’in Gariplikleri” dediği, anlayamamış olmak hali buradan gelmektedir sanki. Kimilerine göre “adı da gariptir” ki, adının öyküsünü öğrendikten sonra yaşanan şaşkınlıklar boşuna değildir.

Sorbonne’da öğrenciyken, 1936-Berlin Olimpiyatlarına katılan (ilk- iki Türk kadın sporcudan biri) Olimpiyat Milli Takımında eskrim sporcusu olarak yer alır.

Madalya kazanamaz, ama annesinden aldığı öğüt ve hükümetinin bu konuda talimatının olmadığından bahisle Hitlerle tanışmayı reddeden Halet Çambel, Sorbonne’dan sonra, kabul edildiği doktora eğitimine aynı yıl II. Dünya Savaşının başlaması nedeniyle devam edememiştir.

1940 yılında, 4 yabancı dil bilen, mebus kızı, Boğaz’daki yalıda oturma olanağı bulunan, İstanbul Üniversitesi’nde asistanlığa başlamış genç bir insan.   O yıllarda o insan yaşamının olağan akışı İstanbul ya da Avrupa’nın yüksek sosyetesine karışıp, bir ayağı Avrupa/Amerika’da gösterişli bir hayat sürmek şeklinde ortaya çıksaydı olağan karşılanır, iyi yaptı denirdi.  O, öyle yapmamıştı…

1940’lı yılların ikinci yarısında çalışmak için yol, elektrik, telefon, yatak yorgan… ne kelime, ekmek ve su bile bulunmayan “kuş uçmaz kervan geçmez” bir dağ başını, “Gönül verdiği Karatepe’yi/ Ömür verdiği Aslantaş’ı” seçmiş. 1946 yılından itibaren, değme babayiğidin katlanamayacağı koşullarda çalışıp yaşayarak kanıtladığı gibi, mutluluğa, topluma yararlı olduğu takdirde ulaşabileceğinin bilinci içinde, Türk Aydınlanmasının, Atatürk Devrimlerinin ve Cumhuriyet’in emekçisi olmakta arayıp bulmuştur.

Prof. Dr. Halet Çambel, 2003 yılının mayıs ayında, Karatepe’de, anadilinin bütün güzelliği, görkemi ve kucaklayıcılığıyla karşılamıştı bizi. O tarihte 57 seneden beri Karatepe’de çalışıyordu. Benim yaşamımdan uzun bir süreydi bu. İtiraf etmeliyim ki, o yıla kadar adını duymamıştım.

Bize, 57 yıllık çalışmasını öyle içtenlikli anlattı ki, yaşadığı yılları, o yılların heyecanını duymamak olası değildi. Dinledikçe içimiz aydınlanmıştı…

Programın sonunda, ilin valisi olarak kısa bir teşekkür konuşması yapıp, kendilerine müzeler haftası anısına önceden hazırlanmış olan plaketi takdim ettim. Vedalaşıp ayrıldık. İçimdeki sevinç, onu her gün aramaya, hakkında yeni bilgiler öğrenmeye zorlamıştı beni.

Kadirli ilçesine gidişimde ya da dönüşümde çoğunlukla Karatepe’ye de uğruyor, Halet Çambel’i ziyaret ediyordum. Onu anlamaya-tanımaya çalışıyordum. Buraya, bu yoksunluk ve yoksulluğa 57 sene nasıl katlanmıştı, neden katlanmıştı? Sorular yanıtsızdı…

En belirgin özelliği sessiz sedasız, kimseleri rahatsız etmeden işini başarıyla yapıp bitirmesiydi. İki derdi vardı: köy çocuklarının okuyup çoban kalmaktan kurtarılması ve insanların çevreye, ormana verdiği tahribatın her koşulda önlenmesi için çalışılması…

Çevre ile iş birliğine her sorununun çözümünün parçası olmaya alıştırmıştı kendisini, bu belki de varlığının, kişiliğinin genetik özelliğiydi. Evlenme hazırlığındaki gençlerin arası mı açılmış, ana babalar ona gelir; “bunları bir barıştırsak!” Köyde hastalanmış hayvanlara veteriner mi lazım, o bulmuş. Asker mektubu mu yazılacak yahut okunacak… köy çocuklarına öğretmen okul mu lazım, okul yapılır içinde öğretmen olunmuş…

Egzama, temre… sıtmalı insanlara doktor mu lazım, ilaç bulunup derman aranacak. Hastaları elinden tutulup İstanbul’da tedavi ettirmeyi de kendi görev alanına dahil etmiş... Onlardan birinin adı “Gubuş” tu.

Uydurulmuş bir isim diye düşünmüş ve Destan’da onu “Hörü” olarak anmıştım. Yıllar sonra, Gubuş’un gerçek olduğunu öğrenecektim. ** Halet Çambel, ekmeğe, içecek suya, en basit sağlık hizmetine, sevdiği insandan gelecek mektuba bile ulaşmanın at sırtında saatlerce yolculuk gerektirdiği zor koşullarda çalışmayı, isteyerek ve bilerek seçmiştir.

Herkesin “burada çalışmak ömründen 10 yılı alır!” dediği bir dönemde “Bizim kuşağımız Atatürk kuşağı… günün felsefesi insanların kişisel hırslarından uzak, karşılık beklemeden kendi bilgilerine, yeteneklerine, güçlerine göre bir taş üstüne bir taş, bir tuğla üstüne bir tuğla koymak, topluma, ülkeye hizmet etmek, ülkeyi el birliği ile kalkındırmaktır” anlayışına dayalı bir çalışmayı başlatmış, “Aslantaş’a ömür vermiştir!”

Arkeoloji alanında bu anlayış, sadece kazıda çıkarılan eserlerin onarımı ve bulunduğu yerde sergilenmesi işi olarak değil aynı zamanda tüm bir çevrenin kalkındırılması, çalışmalara ortak edilmesi, işin herkesçe sahiplenilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır.

Buradaki kazı ve restorasyon çalışmaları Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi ve Milli Parkı oluşturma, çevredeki halkın iş güç sahibi olmalarını, Almanya’ya işçi olarak gideceklere Almanca dil kursları açılmasına, köy çocuklarının öğretmen ve okula kavuşmasına, köylü kadınların dokuduğu kilimlerin kurdukları kooperatif aracılığıyla pazarlanmasına kadar geçen süreçleri içine alan bir teşkilatlanma ve yönetimi de beraberinde getirmiştir. 

Halet Çambel, “Halet Abla Destanı” bize göre, bütün bu sürecin adıdır. Kuşkusuz k, halet Çambel’in çalışmaları Karatepe Aslantaş’la sınırlı değildir. Üniversitedeki görevinin yanında, Boğazköy, Hasköy, Frigya, Göbekli Tepe, Keban Barajı kurtarma çalışmaları vb. birçok çalışma alanı benzer görevleri başarıyla yürüttüğü yerlerdir.

Halet Çambel ve 1950 yılından itibaren bu benzer çalışmalarında yanında bulunan ibaren eşi Nail Çakırhan, her insanın ulaşmaya çalıştığı “mutluluk resmini” başarıyla gerçekleştirmişlerdir. Anadolu’nun dört biryanına dağılmış bu resme baktıkça, acı tatlı hüzünler ve sevinçler görüp tadarız: bazen kekremsi bir tattır o, ama mutluluk resmidir.

Parçaları, canlarından çok sevdikleri yurt toprağına düştükleri yerde yeşermekte, dostlarının, sevenlerinin akıllarında ve yaşamaktadırlar.

Aramızdan ayrılışının 11. Yılında “İnsan ömrünün hayatından uzun olabileceğini gösteren güzel insan” Sarı Çizmeli Halet’e, Halet Abla’ya, Prof. Dr. Halet Çambel’i saygı ile anıyorum.
 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER